Mad Men, insanı 1960'ların Amerika'sına götürerek, sanki bir zaman makinesiyle ışınlanıp orada birebir yaşıyormuş izlenimi veren, reklamcılığın hit yaptığı dönemleri anlatan, 2007'de yayınlanmaya başlamış bir dizi.
Yapımcısının bir röportajını izlediğimde şunları dediğini hatırlıyorum; reklamcılık öyle bir sektör ki Amerika'yı bile tüketilecek bir nesne haline getirebildi. Üzerinde I♥NY yazan şeyler günümüzde bile alınan bir marka haline geldi. İnsanlar çünkü tüketmeyi, bir şeyleri satın alma hissini seviyorlar, diyerek..ufkumu genişleten, bilgilendirici, bir şeylere emek verildiği hissini veren bir senaryo en başında.
Kıyafetlere, arabalara, o zamanın müziklerine, görüntü kalitesine hayran kalmamak elde değil zaten. 2.Dünya savaşından sonra insanların lüks şeyleri satın alma isteği sonucu reklamcılığın doğduğunu gösteriyor biraz da. O yıllarda, pazarlama teknikleri kullanılarak J.F.Kennedy'nin nasıl yönetim başına geldiği anlatılıyor. Bu arada insan ilişkileri, kadınların ikinci plana atılmaları, pek söz sahibi olamayıp ev hanımı rolünü üstlenmelerini.. Erkeklerin egemen olduğu bir dünyayı.. Dahi reklamcıların, hayalimizde gerçek olmasını istediğimiz dünyayı yaratıcılıklarının sınırlarını zorlayarak nasıl pazarladıklarını gösteriyor.
Bir de sürekli her yerde sigara içmeleri dikkat çekiyor. Başka şeyler de oluyor dikkatinizi çeken, mesela benim en komiğime giden; piknik yaptıktan sonra çöplerini etrafa saçarak arkalarına bile bakmadan gitmeleriydi.. Şimdi neden bazı şeylerin kurallar içine koyulduğunu da daha iyi anlamanızı sağlıyor aslında. Teknoloji bu kadar gelişmemişken, hatta en başında internet bile yokken insanlar ne yapıyordu acaba derseniz bir bakın derim. İzlerken garibime giden çok şey olmuştu açıkçası bunlarla ilgili :)
İlk iki sezonunu izledim. Şimdi 3.sezonu çekiliyor. e2'de izleyebilirsiniz.
True Blood 'ı vampir dizisi olduğu için izlemeye başladım dersem, evet biraz payı oldu, ama esas Six Feet Under'ın yapımcısının elinden çıkan bir dizi olduğu için dersem daha doğru olacak. Charlaine Harris'in kitap serileri temel alınarak 2008'de çekilmeye başlamış. Ortaokul çağlarımda izlediğim Buffy'den sonra, konularında pek bir benzerlik olmasa da, severek izlediğim bir vampir dizisi.
True Blood'da genel olarak demek istedikleri aslında şu: "Farklılıklardan korkmayın, farklıya düşman olmayın."
Bu sefer değişik olarak herkesin vampirlerin varlığından haberi var. Vampirler, haklarını savunmak için hükümetle anlaşma yollarına gidiyorlar, bazı şeyleri yasallaştırmak için çaba sarf ediyorlar. Örneğin, vampirin bir insanla evlenebilmesi gibi. Bu arada tarihte ırkçılık uğruna yapılanlardan gördüğümüz gibi, ona düşman olup cemiyet kuranlar, savaş çıkarma planları da mevcut. Dizinin ilk 4 bölümünde açık seçik sahneler bolca var. Görmekten ben rahatsız olurum diyorsanız aslında izlemeyin derim, ama bence sadece onunla ilgili bir içeriği yok dizinin. Ben öyle görmüyorum en azından.. 2. sezonda kısa süre oynayan Godric de benden tam puan aldı. Vampir dediğin işte böyle olur dedirten bir karakterdi. Baya etkilendim kendisinden:)
Dizinin başlangıcını da çok beğendim, müzik olarak Jace Everett-Bad Things çok şahane bir seçim olmuş. Bakmak isterseniz: http://www.youtube.com/watch?v=vxINMuOgAu8