12 Temmuz 2013 Cuma

Lone Ranger

12 Temmuz 2013 Cuma 0

Geçtiğimiz pazar yine uzun zamandır yapamadığım bir aktiviteyi yapıp, eLo ile sinemaya gittik dostlar. Çok mutluyum :) Bence uzun bir aradan sonra güzel bir başlangıç oldu. İzlemek için seçtiğimiz film gerçekten başarılıydı.

Filmimiz resimden de anlaşılacağı üzere Lone Ranger, "Maskeli Süvari". Baş rollerini bütün dünya kızlarını karizmasıyla sarsan Johnny Depp ( ki bence artık orta yaşlı olması ile o cool hali yavaşça yerini komik bir tipe bırakıyor, bu da son zamanlarda oynadığı rollere bakılırsa açık ve net olarak görülebiliyor.) ve Hollywood'un yeni yüzlerinden biri olan Armie Hammer'ı görüyoruz, kendisini benim hatıladığım en son Julia Roberts'ın oynadığı Pamuk Prenses filminde prens olarak görmüştük. 

Filmimiz Vahşi Batı'da geçiyor. Hukuk eğitimi alan idealist John Reid (Lone Ranger),  kasabasına döner ve bu sırada yerlilerle anlaşma sağlamış, azılı çetelere karşı savaş veren  ağabeyini bulur. Kendisi asla öldürmekten yana değildir. Adalete inancı vardır. Kasabaya dönerken trende karşılaştığı Tonto (Johnny Depp) ile yollarına devam ederler ve civardaki gümüş madenlerini ele geçirip zengin olmayı planlayan filmin kötü adamları Butch ve Cole'a karşı savaş verirler. Daha fazla detay için filmi izleyiniz bir zahmet ;)

Film boyunca Johnny Depp'e çok güldüm. Canlandırdığı karakter çok komik. Karayip Korsanları'ndan beri eli yüzü düzgün bir karakter için çok çalıştı. Burada da kafasında ölü bir karga, sürekli onu besleme çabası içinde olan deli bir kızılderiliyi canlandırıyor. Bir de film boyunca çeşitli sahnelerde karşımıza çıkan kızılderili inancına göre kutsal sayılan beyaz atın, ortaya çıkış anları çok komikti. 

Filmde ismini yazmadığım birisi daha var. Kim diye bir düşünü bakalım! Aaa çok değişik kim acaba? Helena Bonham Carter bir genelev sahibesini canlandırıyor. Yapımcılar heralde böyle anlaşıyor. Johnny varsa Helena da olacak yoksa olmaz diyorlar. Ben artık görünce şaşırmıyorum. O kadar.

Neyse çok uzattım. Merak edenlere iyi seyirler...

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Cehennem

10 Temmuz 2013 Çarşamba 0


Dünyada ve ülkemizde yoğun ilgiliyle takip edilen Dan Brown, -bana göre- uzun bir aradan sonra Cehennem ile yeniden karşımızda. Kendisini Da Vinci Şifresi ile tanımış, kalemine bayılmıştık. Da Vinci Şifresi'ne gösterilen yoğun ilgi sonucu Melekler ve Şeytanlar da dilimize çevrildi ve piyasaya sürüldü. Da Vinci Şifresi'nden daha etkileyici ve akıcı olan kitap yine kitapseverler tarafından hızla tüketildi. Ki ben okurken küçük bir Roma turu atmış kadar etkilenmiştim. Kitapların bu kadar tutması ile birlikte film yapımcıları harekete geçti ve iki kitabın da filmleri çekildi. Her ikisi de harikaydı. Geçenlerde tekrar izledim ve yeniden çok beğendim. 

Kitaplarının temelini dünya üzerinde biz normal insanların bilmediği tarikatlara ait sembollerle bezeyen Dan Brown, ilk iki kitabında bizlere çok şey öğretti. Mayıs 2013'te piyasa çıkan son kitabı Cehennem'le de yine bir sürü gizemi açık etti bizim için. Bu sefer biz Türk okuyucuları bağlayacak daha da önemli bir konu var. Floransa'da başlayan heyecan, İstanbul'da son buluyor.

Kitabımızın baş karakteri Robert Langdon yine iş başında. Bu sefer takip etmesi gereken ise Dante'nin izleri. Bu sefer dünyayı tehdit eden sorun, dünya nüfus artışının yavaşlaması ve dünyanın kendine gelmesi için büyük bir salgın hastalığı yaratıp yayılması için çalışan ve Dante'yi çok iyi bilen bir psikopatla karşı karşıya. Dünya Sağlık Örgütü'nce olaylara dahil edilen Robert, yine belirsizliklere uyanır. Bu sefer zihnini de kaybetmiştir. Kitapla ilgili çok da detaya gerek yok. Okuyunca görürsünüz :) İyi okumalar...

Bu arada Yekta Kopan'ın Dan Brown'la yaptığı röportajda, Dan Brown filmin çekimi için çalışmalara başlandığını belirtti. İnşallah çok uzun sürmez de çok beklemeyiz.

Not: Kitap ilk çıktığı gün aldım ve kısa sürede bitirdim fakat ülkemizde yaşanan şu karanlık günlerde, en azından olaylar daha alevliyken yazıp eylemlere canla başla destek veren insanlara saygısızlık etmek istemedim. İnşallah bu günler de geçecek ve her şey güzel olacak. 



15 Mayıs 2013 Çarşamba

Ben aslında burdayım!

15 Mayıs 2013 Çarşamba 0


Herkese selamlar. Yine uzun mu uzun bir aradan sonra blogumuza nihayet girebildim. Burdan uzak kalmak çok zor, ama işte hayat şartları. Ne yapacan, MECBIIIIRR!! Yazmadığım süre boyunca o kadar çok şey geldi geçti ki. Bu, ne yapacan, lafı da onlardan biri. Ama ben bunlardan uzak kalıyor muyum? ASLA!!!

Son iki yıldır, Ekim sonu gibi sosyal dünyadan kopup, Mayıs ortası-sonu gibi tekrar dünyaya dönüş yapıyorum. O kadar çok şey birikti ki. Hangisini yazsam diye düşünmeden edemiyorum. Ama, ilk olarak bol kahkahayla, neşeyle izlediğim Galip Derviş'le başlamak istiyorum.


Avrupa Yakası'ndan beri, uzun soluklu ekranlarda göremediğimiz Engin Günaydın'ı, nihayet televizyonda tekrar gördük. Arada Avrupa Yakası kadar uzun soluklu olmasa da, müdavimi olduğum Muhteşem Yüzyıl'a harem ağası, Gül Ağa olarak girip çıktı, oyunculuğunun da tadı damağımızda kaldı. Artık öyle bir algı oluştu ki, Engin Günaydın'ı gördüğüm yerde gülme geliyor. Hayırdır inşallah! 

Gel gelelim Galip Derviş'e. Dünyaca ünlü dizi Monk'tan uyarlanan dizi, Türk dizi standartlarına göre hem kısa hem de gayet kaliteli. Baş rollerinde Engin Günaydın, Algı Eke ve Orhan Güner'in paylaştığı dizimiz, yıllar önce eşini kaybettikten sonra travma geçiren, obsesif eski bir polisin kanıtlara somut olarak ihtiyaç duymadan cinayetleri sezgileriyle çözmesini ele alan komik bir komedi.

Baş karakterimiz Galip Derviş, obsesif olunca başında bin bir türlü dert. Bunlarla baş edebilmesi için de hemşire Hülya'nın refakatine ihtiyaç duyar. İkili arasında geçen komik diyaloglar dizinin temel taşını oluşturmakta.

Dizinin farklı olayları ele alışı, her hafta birbirinden usta oyuncuların diziye konuk olmaları diziyi daha da çekici kılıyor. 

Bir de diziyle aynı zaman denk gelen Engin Günaydın'ın yer aldığı Artema reklamları bütün ışıkların kendisine çevrilmesine sebep oldu. 



Kendisini müdavimleri zaten severek takip ediyorlardır. İzlemek isteyen ve izleyenlere de iyi seyirler...

PS: Uzun süredir yazmamak pek iyi olmadı. Daha sonraki günlerde, daha güzel yazılarla görüşmek üzere....


 
◄Design by Pocket