29 Kasım 2009 Pazar

MADMEN // TRUE BLOOD

29 Kasım 2009 Pazar 2

Bu sene izlemeye başladığım dizilerden birisi de Mad Men. Hayran kaldığım o kadar çok şey var ki bu diziyle ilgili.. Zaten aldığı Altın Küre ve Emmy Ödüllerinden de kaliteli bir yapım olduğunu anlayabilirsiniz.
Mad Men, insanı 1960'ların Amerika'sına götürerek, sanki bir zaman  makinesiyle ışınlanıp  orada birebir yaşıyormuş izlenimi veren, reklamcılığın hit yaptığı dönemleri anlatan, 2007'de yayınlanmaya başlamış bir dizi.
Yapımcısının bir röportajını izlediğimde şunları dediğini hatırlıyorum; reklamcılık öyle bir sektör ki Amerika'yı bile tüketilecek bir nesne haline getirebildi. Üzerinde I♥NY yazan şeyler günümüzde bile alınan bir marka haline geldi. İnsanlar çünkü tüketmeyi, bir şeyleri satın alma hissini seviyorlar, diyerek..ufkumu genişleten, bilgilendirici, bir şeylere emek verildiği hissini veren bir senaryo en başında.
Kıyafetlere, arabalara, o zamanın müziklerine, görüntü kalitesine hayran kalmamak elde değil zaten. 2.Dünya savaşından sonra insanların lüks şeyleri satın alma isteği sonucu reklamcılığın doğduğunu gösteriyor biraz da. O yıllarda, pazarlama teknikleri kullanılarak J.F.Kennedy'nin nasıl yönetim başına geldiği anlatılıyor. Bu arada insan ilişkileri, kadınların ikinci plana atılmaları, pek söz sahibi olamayıp ev hanımı rolünü üstlenmelerini.. Erkeklerin egemen olduğu bir dünyayı.. Dahi reklamcıların, hayalimizde gerçek olmasını istediğimiz dünyayı yaratıcılıklarının sınırlarını zorlayarak nasıl pazarladıklarını gösteriyor.
Bir de sürekli her yerde sigara içmeleri dikkat çekiyor. Başka şeyler de oluyor dikkatinizi çeken, mesela benim en komiğime giden; piknik yaptıktan sonra çöplerini etrafa saçarak arkalarına bile bakmadan gitmeleriydi.. Şimdi neden bazı şeylerin kurallar içine koyulduğunu da daha iyi anlamanızı sağlıyor aslında. Teknoloji bu kadar gelişmemişken, hatta en başında internet bile yokken insanlar ne yapıyordu acaba derseniz bir bakın derim. İzlerken garibime giden çok şey olmuştu açıkçası bunlarla ilgili :)
İlk iki sezonunu izledim. Şimdi 3.sezonu çekiliyor. e2'de izleyebilirsiniz.







True Blood 'ı vampir dizisi olduğu için izlemeye başladım dersem, evet biraz payı oldu, ama esas Six Feet Under'ın yapımcısının elinden çıkan bir dizi olduğu için dersem daha doğru olacak. Charlaine Harris'in kitap serileri temel alınarak 2008'de çekilmeye başlamış. Ortaokul çağlarımda izlediğim Buffy'den sonra, konularında pek bir benzerlik olmasa da, severek izlediğim bir vampir dizisi.
True Blood'da genel olarak demek istedikleri aslında şu: "Farklılıklardan korkmayın, farklıya düşman olmayın."
Bu sefer değişik olarak herkesin vampirlerin varlığından haberi var. Vampirler, haklarını savunmak için hükümetle anlaşma yollarına gidiyorlar, bazı şeyleri yasallaştırmak için çaba sarf ediyorlar. Örneğin, vampirin bir insanla evlenebilmesi gibi. Bu arada tarihte ırkçılık uğruna yapılanlardan gördüğümüz gibi, ona düşman olup cemiyet kuranlar, savaş çıkarma planları da mevcut. Dizinin ilk 4 bölümünde açık seçik sahneler bolca var. Görmekten ben rahatsız olurum diyorsanız aslında izlemeyin derim, ama bence sadece onunla ilgili bir içeriği yok dizinin. Ben öyle görmüyorum en azından.. 2. sezonda kısa süre oynayan Godric de benden tam puan aldı. Vampir dediğin işte böyle olur dedirten bir karakterdi. Baya etkilendim kendisinden:)
Dizinin başlangıcını da çok beğendim, müzik olarak Jace Everett-Bad Things çok şahane bir seçim olmuş. Bakmak isterseniz: http://www.youtube.com/watch?v=vxINMuOgAu8
İlk iki sezonu mevcut. 3.sezon çekiliyor. Fox life'ta 1.sezonunu göstermeye başadılar.


26 Kasım 2009 Perşembe

bir kış alışverişi macerası

26 Kasım 2009 Perşembe 0
Kış ayları geldi mi bana afakanlar basıyor.. Yazın giyebilecek onca güzel çeşit şey varken şimdi birkaç seçenek arasında gidip geliyorum. Hele o yünlü şeyleri giymek zorunda kalmak kaşıntılarımı şimdiden başlatıyor. Bu kış neler ilgimi çekiyor bir bakalım:
*Bu aralar, ceketlere gözüm takılır oldu. Hem spor hem iş için giyilebilcek bir sürü çeşit var. Hepsi de birbirinden güzel. Gözüme kestirdiklerim var bir sonraki ay inşallah hala yerlerinde olurlarsa onlar benim olcak :)
*Sonra, şöyle elbiselerimin altına giyebilcek çizme arayışlarım var. Ugg'lardan sıkıldım bu sene. Gerçi alışveriş mağazalarını gezerken gözüme ayakkabıcıların çoğunda 100liraya çakma-gerçek arası ugglar takıldı. Bazıları gerçekten çok kötü ama bazılarına bakmaya değer eğer almaya niyetiniz varsa. Her neyse, aklımdan bunları geçirirken Ankamall'deki Steve Madden'e gözüm takıldı. Dedim hadi limitim 100lira olsun bakalım neler bulabileceğim. Çıkarken iyki girmişim dedim, istediğim gibi bir çizmem var sonunda. Herkesin kendi zevkine göre bulabilceği güzel şeyler var aslında orda bu sezon. Bir göz atmakta fayda var.
*Kot üzerine t-shirt ve hırkayla tamamlayabilceğim kombinasyonlar peşindeyim. Kotlar ve t-shirtler hep aynı değişik bir şey yok. Oxxo'ya bakarsanız eğer orda çeşit çeşit hırkalar bulabilirsiniz.
*Dapdaracık giyinmektense daha bol, dökümlü şeyler giymeyi sever oldum bu kış. Bol dediysem de hamile kıyafetlerinden bahsetmiyorum yanlış anlaşılmasın.. Örneğin, böyle yarasa kollu kazaklar çok güzel durabiliyor.
*Gömlek üzerine değişik süveterler giymek de eğlenceli oluyor.
*Görüntüde değişiklikler hoş olabiliyor. Mesela, bu sene süslü püslü kurdeleli taçlar çok var. Birkaç tane ben de aldım. Denemeye değer..

 Son olarak bunu söylemeden geçemeyeceğim, sayın baylar Gordion'daki Mango erkek reyonu baya bir başarılı. Benim alıp giyesim geliyor bazı bazı. Arada bir yolunuz düşsün, bakın, fikriniz olsun. Veya bu sezon Gap erkek reyonuna da bakabilirsiniz ama fiyatlar biraz daha tuzlu..
 Alışveriş yapmayı seviyoruuuuuum!! Lotodan param çıksa hepsini alışverişe harcayabilirim..Büyük bir kısmını diyelim hadi :P

500 Days of Summer Soundtrack Album



Filmine belki çoğunuz gitmiştir, ben de beğenen gruptanım.. Daha filme başlarken pazarlığını yapıp bu bir aşk hikayesi değil demesi baya bir orjinaldi. Hatta 'reality vs expectations' kısmını çok yaratıcı bulmuştum izlediğim sırada, ama müzikleri daha bir hoşuma gitti ne yalan söyleyeyim. Fırsatınız olursa dinleyin, beğeneceğinizi düşünüyorum. Bence çoğu parça güzel, benim favorilerim; Regina Spektor-Us, Regina Spektor-Hero ve The Temper Trap-Sweet Disposition.

Chuck Palahniuk ??

Ahmetle yine bir kitapevi turumuzda, bana daha önce anlatmış olduğu ve benim de ilgimi çekmiş olan bir hikayeye dayanarak, Chuck Palahniuk 'la tanıştırmış bulundu beni :) Kendisini tanımanız için hemen şunu belirtmemde fayda var..Fight Club'ı izlerken konusuna ve kurgusuna hayran kaldığımız, Brad Pitt'le Edward Norton'a bir kez daha helal olsun diyerek izlediğimiz, çoğumuzun sevdiği filmler arasında ilk 5'te yer alan filmin hikayesinin yazarıdır kendisi.
Ben Tıkanma adlı romanını yeni bitirdim. Genel olarak anlatımında sivri bir dili var. Daha çok kaybedecek bir şeyi ve hayattan bir beklentisi olmayan insanları anlatıyor. Amerika'daki insanların özellikle tüketme odaklı ve hayatlarını bunun üzerine kurulu yaşadıklarını, kendilerini düşürdükleri komik durumları, nasıl beynimizin yıkanabileceği veya hayatta herkesin dört dörtlük bir yaşam sürmediğinin ama yine de bir şekilde hayatın içinde var olmak zorunda olduklarını anlatan, kimi zaman üzülmenize, kimi zaman 'evet gerçekten böyle insanlar da var, her şey toz pembe değil' demenize neden olabilecek, insanları yerden yere vurup çarpıcı gerçekleri gözler önüne seren bir yazar.
Tıkanma adlı romanında ise, seks bağımlısı bir genç üzerinden onun hayatına empati kurmamızı da sağlayarak bize şaşırtıcı bir şekilde yaşadıklarını anlatıyor.
Dün, Görünmez Canavarlar romanını aldım, onu okuyacağım. Ama Ahmet'in önerisi üzerine araya biraz zaman koycam yoksa hepsi birbirine karışıp romanı beğenmeme olasılığım varmış:) Bu yazar veya yazarın diğer romanları hakkında Ahmet de birkaç bir şey söylemek ister belki ilerleyen zamanlarda. Sevgiler....

Yeni bir dizi: "FlashForward"

Robert J. Sawyer'ın romanından esinlenerek dizi haline getirilmiş, ilk bölümü Eylül 2009'da çekilen, FlashForward 'ı arkadaşımın tavsiyesi üzerine izleme fırsatım oldu geçenlerde. Henüz 6 bölümünü izlemiş bulunuyorum ama zaten halihazırda 9 bölüm çekilmiş..
Önemli bir dipnot; Lost yapımcısının bu işte parmağı olduğu için dizi baya bir ilgi görmüş durumda. İzlerken yine Lost gibi sürükleyici ve merak uyandırıcı unsurlar bolca var. Her bölüm sonunda yine bir şaşırtmaca mevcut ve neler olcak diye insanın içini kemiren bir izlenim bırakmak konusunda da oldukça başarılılar. Konu biraz yavaş ilerliyor gibi gerçi ama yine de zevkle izlenebilcek bir bilim-kurgu dizisi olduğu gerçek. Ayrıca Lost'tan aşina olduğumuz Charlie ve Desmond'ın kız arkadaşını da dizide görmek mümkün.
Konusu ise şöyle; Aynı anda bütün dünyada 2 dk 17 sn boyunca insanlar bilincini kaybeder, bu esnada da herkes bir şeyler görür. İlerleyen zamanlarda bu gördüklerinin 6 ay sonra yaşayacakları olduklarını anlarlar ve bunun nedenlerini araştırmaya başlarlar...Devamında ne olcak derseniz Dizimax'de sanırım dün 3.bölümü gösterildi veya internetten de izleyebilirsiniz. İyi seyirler :)


 
◄Design by Pocket