18 Ekim 2010 Pazartesi

Mahpeyker: Kösem Sultan...

18 Ekim 2010 Pazartesi 2

Son birkaç yıldır yapılmalı dediğim türden bir film nihayet geçen cuma vizyona girdi. Mahpeyker: Kösem Sultan. Bugün henüz izleyebildim. Sinemanın yolunu tutmadan önce daha önce pek sık yapmadığım bir şeyi yapıp film hakkında ki yorumları okudum. Okuduğum yorumlar pek parlak değildi. Genelde daha önce çekilen yabancı tarih filmleriyle
karşılaştırılmış ve düşük puanlar verilmişti.
Bunların başında Hint asıllı yönetmen Shekhar Kapur'un çektiği 1998 yapımı Elizabeth ve 2007'de vizyona giren Elizabeth: The Golden Age geliyor. Bu karşılaştırmayı yapıp Mahpeyker'i beğenmeyen yorumların içinde, çok beğenip yüksek puanlar verenler de vardı. Ben de filmi izledikten sonra, bu az sayıda ki beğenenlerden birisi olmaya karar verdim. Bence
dönemin harem hayatı çok iyi yansıtılmıştı. Bu döneme ait
birçok kitap okudum, çeşitli - basit- filmler izledim. Şuana kadar yapılanların en iyisi olduğuna karar verdim ve bence yabancı yapımların karşısında da durabilecek bir film.
Okuduğum bazı eleştirilerde, filmin yeterince etkileyici olmadığından yakınıyorlardı. Bu bence izleyicinin dönem
hakkında ki bilgisinin yetersizliğinden kaynaklanıyor. Çünkü Kösem Sultan'ın sarayda
etkili olduğu dönem o kadar çok kişi etkin ki, bunları bilmeden filmin anlaşılması zor biraz. Çünkü bu kadar teferruatlı bir dönem 2 saatte ancak bu kadar anlatılabilir.
Filmin başrollerinde; usta oyuncu Selda Alkor -Kösem Sultan'ın yaşlılığını canlandırıyor-, genç oyuncular, Damla Sönmez ve Gökhan Mumcu yer alıyorlar. Filmin konusuna gelince, saraya gelen Emine'yi (Kösem Sultan) gören I. Ahmet, görür görmez vurulur ve ona Mahpeyker adını verir. Mahpeyker'in sarayda kalmasını emreder ve hemen nikah kıyar. Fakat nikahlandıklarını hemen duyurmazlar. Çünkü o zaman hayatta olan Büyük Valide Sultan Safiye ve Valide Sultan Handan sultanlar, Mahpeyker'i istemezler ve Mahpeyker'in harem eğitiminden geçmesi gerektiğini bahane ederek onu padişahtan uzaklaştırırlar. Bu sırada II. (Genç) Osman'ın annesi olan Mahfiruz'u padişahın gözdesi yapmaya çalışırlar. Fakat, padişah kendisini oyaladıklarını anlayınce, Büyük Valide Sultan, Safiye'yi olandan bitenden sorumlu tutarak, onu eski saraya sürer. Derken birbirlerine kavuşan Ahmet ve Mahpeyker, zaman geçer çocukları olur ve Sultan I. Ahmet aniden ölür. Mahpeyker artık yalnızdır ve iktidar
hırsıyla eski saf halinden çok uzaklaşır ve artık gözünü tamamen iktidar hırsı bürür. Bunun için kendi oğlunu dahi öldürtür.
Olayın sonunu hepimiz biliyoruz. Sarayda geliniyle iktidar kavgasına tutuşan Kösem Sultan, bir gece dairesinde ölü bulunur.
Döneminin en önemli şahsı olan Kösem Sultan, o dönem de çok zor olan bir şeyi yapmış, Osmanlı'yı 10 yıl boyunca oğlunun adına bilfiil yönetmiştir. Bu ilk ve sondur. Diğer sultanlar da yönetimi etkilemişlerdir, fakat aleni olarak yönetememişlerdir.
Müziklerine de değinmeden edemeyeceğim. Can Atilla tadında olan müzkler de gayet başarılılardı bence.
Tarih meraklılarına kesinlikle tavsiye ediyorum. İzlemek isteyen herkese şimdiden iyi seyirler...

~Carmen~

Geçtiğimiz yaz gittiğim Madrid'de, "Buraya kadar gelmişken, bir flamenko izlemeliyiz!!!" dedik arkadaşlarla. Özellikle yerel bir gösteri aradık. Bunun için birkaç flamenko bar gezdik, fakat kendilerinin sabit bir yeri yokmuş. Gezicilermiş. Bulamadık bizde. Tam vazgeçmişken, birde baktık dünyaca ünlü "Carmen" balesi Madrid'e sahnelenmeye başladı. Fırsat bu fırsat -hem dünayca ünlü bir baleyi izlemiş olacağız, hem de profesyonel dansçılardan flamenko izleyeceğiz- dedik ve hemen biletlerimiz aldık. Gösterinin yapıldığı salon çok güzeldi. Yüksek tavanlı ve kubbeli, balkonlu, altın varaklı, kırmızı kadife perdeli bir salondu. Tarih filmlerinden bir sahnenin içindeymişim gibi geldi bir süre. Salonun o etkileyici havasından kurtulmam çok uzun sürmedi. Çünkü çok sürmeden Carmen sahneye çıkmıştı. İspanyol kadınların yerel kıyafetleri içerisinde, başında gülü, omzunda şalı ve kat kat elbisesiyle.
Gösteri, Carmen'in kendisine aşık ettiği erkeklerin, Carmen'i görünce nasıl başlarının döndüğünü, Carmen ne isterse yaptıklarını ve en sonunda Carmen'e ilk aşık olan askerin Carmen'i öldürmesini perde perde ele alıyor.Balerinlerin hep beraber sahneye çıkıp ellerinde kastanyetlerini tıkırdatarak, dans etmeleri beni benden aldı. Çok güzeldi. Beni etkileyen sahne sadece bubnunla da sınırlı değil. Carmen ve diğer kadınlar arasında geçen atışmalar, ve en sonunda tutuştukları kavga gerçekten çok güzel oturtulmuştu sahneye. Carmen, deyim yerindeyse çok arsız bir kadın:)) Kavganın sonunda, dövdüğü kadını saçlarından tutup yerde sürükleyip, ardından da yüzüne falçatayı çekti.
Bu etkileyici ve komik unsurlarla bezeli gösteriyi herhangi bir yerde yakalarsanız izlemenizi tavsiye ederim. Hemen hemen bütün dünyanın bildiği İspanyol geleneklerinden parçalar bulacaksınız ve eminim ki siz de çok sevecek ve etkileneceksiniz.

3 Ekim 2010 Pazar

The American...

3 Ekim 2010 Pazar 0
Ülkemizde, Centilmen adıyla vizyona giren, The American'ın başrolünde George Clooney yer alıyor. Bir kitap uyarlaması olan film, bir kiralık katilin hayatının son çeyreğini anlatmakta. Sinema salonunun yolunu tuttuğumuzda, izlemek için gayet heyecanlıyken, filmin ilk 20 dakikasından sonra heyecanım anında buharlaştı. İlk yarısı gayet durgun, hoş ikinci yarısında da son sahnelerden başka hareket yoktu. Sözün özü, izlediğim fragmandan sonra beni hüsrana uğrattı. Fragmandan etkilenmiştim oysa ki.
Olay, İtalya'da küçük bir kasaba da geçmekte. Klasik bir Türk filmi kıvamında ki filmimizde, katilimiz kendi başına evde torna yapabilen (hiçbir alet edevat olmadan yapıyor bunları; kendi bulduğu saçma aletlerle daha doğrusu), utanmasa seri üretim silah yapabilecek bir kiralık katil; bu kasabada bir hayat kadınına aşık olur. Tam hayatlarını değiştirmeye karar verirler, adam artık bu işi bırakıp elindeki kanı temizleyecektir, kadın ise namuslu namuslu pembe panjurlu evinde oturup kocasını bekleyecektir. Fakat hain kader buna izin vermez, katilimiz ölür. Filmin sonunu söylemekte sakınca görmüyorum. Çünkü bu bir ilk değil alıştık artık bu sonlara. Alışmayanlar da alışsınlar artık.
Filmde ki tek ayrıntı, katilimizin sırtında ki kelebek dövmesi ve kelebeklere olan ilgisi ve bilgisi. Katilimiz öldüğünde bulunduğu yerden bir adet kelebek yükselir. Olur da neymiş bu diye izlemeye karar verirseniz tek ve en önemli ayrıntıyı görünüz lütfen.
Herkese izlerken bol bol sabır diliyorum...

 
◄Design by Pocket